Zaman zaman “sanatçıların sanatına mı yoksa yapıp ettiklerine mi bakmalıyız?” sorusu dönenip durur kamuoyunda. Yanıtlarımız da çoğu kez kişisel aksiyonumuz dolaylarında olacaktır. Elbette sanatçıyı bir magazin malzemesi olarak görüp, kişisel yaşantısıyla, tercihleriyle yargılamanın sanat-edebiyata bir faydası olmayacağı bilinir. Bilakis sanatın bütünleştirici yanına zarar verir bu tür yaklaşımlar.
Farklı bir kültürü temsil etmek, dil, din, mezhep ayrılıkları ve her türlü farklı kendinden olmayışlık açık ki sanata zarar vermez. Dolayısıyla bu zamana kadar olduğu gibi şimdi ve sonra da böylesi ayrılıklardan uzak elbette sanatçının sanatına, yazarların yazdıklarına bakılır. Ancak, sanat-edebiyat adına bunların dışında kalabilecek evrensel kimi değerler de görmezden gelinemez.
Irkçı ve savaş yanlısı tutum sergileyen, eril bir zihniyetle toplumsal eşitlik bilincinden uzak olan kimseler sanat-edebiyata en büyük zararı verir. Çünkü toplumu, edebiyatın-sanatın bütünleştirici olduğu ve insanı ileriye taşıdığı konusunda kuşkuya düşürebilir.
Bu gibi evrensel değerleri gözetemeyen kişi, sanatçı kimliği ve dolayısıyla edindiği ünü/saygınlığı taşıyamayacak nitelikteyse, başta sanata ve diğer sanatçılara zarar verebilir: Zira güç bela sanatı ayakta tutmaya çalışan nice kişilikli, yetkin sanatçılara ve onların yolundan giden toplum insanına haksızlık olacaktır mevcut tutumu.
Japon romancı, kısa öykü yazarı ve gazeteci olan Haruki Murakami, “Rüzgarın Şarkısını Dinle” adlı kitabında, “Herkes yürekten verdiğinin karşılığını alır.” diye yazmıştır. Sanat, insanlığın hayattaki ve tarihteki rolünü anlamaya da yardımcı olan bir olguysa, şüphesiz sanatçı da gelecekte kendi rolünü belirleyen olacaktır. Ve sanatçı yürekten verdiğinin karşılığını alır.
Rabia Çelik Çadırcı