DOLAR
EURO
STERLIN
FRANG
ALTIN
BITCOIN
Metehan PARSTÜM YAZILARI

Kemalizm’de Milliyetçi Duruş

Yayınlanma Tarihi : Google News
Kemalizm’de Milliyetçi Duruş

Tarihten günümüze “milliyetçilik” kavramı organik olarak her toplumun özünde bulunan fakat siyasi ve sosyolojik olarak vücut bulması Fransız İhtilaline dayanan bir kavramdır. Milliyetçilik; içinde aidiyet ve birlik olma duygusunu taşıdığı için, kendi soydaş veya ülke sınırlarının içindeki vatandaşlık bağıyla bir oldukları kitleleri taraf olmaya teşvik eder. Bu da gerek mikro gerek makro ölçüde siyasi ve sosyolojik hareketi tetiklemektedir.

Lakin bu hareketin olmazsa olmaz dinamikleri vardır. Belirli sembolleri benimseme, tarihsel birliktelik, ideolojik uygulamalar, ortak gerçekçi veya ütopik hedefler gibi…  Bu sistemde devlet mekanizması en önemli dinamiktir. Çünkü devlet; ideolojiyi uygulayan hatta yer yer zorunlu kılan en güçlü yapıdır. Ortak kültürün devlet politikalarında var olması ise toplumun birliktelik duygusunu tetikleyeceği gibi aynı zamanda tarihsel süreç boyunca gelecek nesillere aktarılmasında da en güçlü etmen olacaktır.

Fransız Devrimi’nden sonraki dönmelerde her ne kadar ulus-devlet anlayışı ön plana çıkıp, milliyetçilik akımı parlak zamanını yaşamış olsa da emperyalizmin dünya düzenini ele geçirilmesiyle bu ideolojinin günden güne eriyip içinin boşalması da kaçınılmaz olmuştur. Emperyalizmin “dünya vatandaşlığı” projesi de bunun sonuçlarından biridir. Her ne kadar aynı düzlemde olmasa da çıkarımların birbiriyle denk geldiği MCLuhan’ın “küresel köy “kavramı da sürecin teknolojik boyutu tarafında ele alınmasına örnek teşkil edebilir.

 

Türk Milliyetçiliği…

 

   Türkler için milliyetçilik kavramı; bu ideolojinin politik bir hareket olarak ortaya çıkmasından çok önce; toplumun kültürel ve eylemsel tutumu içerisinde hali hazırda olan bir durumdu. Çünkü Türkler etnik bir yapı olarak; toplu yaşamayı yeğleyen ve bu toplu yaşamı devlet mekanizması içinde ortak değerlerin varlığıyla bir bütün haline getirmeye çalışan bir kavimdir. Tarihsel süreçte de bunun örneklerini çok fala görmekteyiz. Türk Töresi kavramı; ideolojik ve kültürel bir birlikteliğin sonucunda var olan yazılı-yazısız kanunların pratikleşmesidir. Sadece etnik olarak değil; bölgesel olarak da sahip olduğu kültürel ve donanımsal araçların geniş bir coğrafya yayılmasını ve bu etki alanı içinde ulusal birliği tek bir çatı altında toplamayı amaçlamıştır. Ki tarihe baktığımızda da bu yöntemlerinde başarılı olduklarını görmekteyiz.

Lakin çağın gereksinimleri, savaşlar, politik ve ideolojik süreçlerin doğrultusunda; Türk’lerine de milliyetçilik paradigmaları değişkenlik göstermiştir. Bu değişimin sürecinde en güçlü etki “din” unsuru ile gerçekleşmiştir. Bunun sonucunda ise; zaman içerisinde milli birlik, uygulanan politikalar sonucu “ümmet birliği”’ne evrilmeye çalışılmıştır.  Bu değişimin kaotik tarafı ise; toplumun ortak bir kültür etrafında birlikteliğinin zayıflaması ile başlamaktadır. Çünkü ulus-devlet ya da etnik-milli sentezlerin din gibi bir olgu ile farklı kültürlerin farklı ideolojik politikaları ile dejenere hatta asimile olma tehlikesiyle karşı karşıya kalması kaçınılmazdır.

 

Kızıl Elma…

 

   “Kızılelma, Türklerin fetih ve hâkimiyet anlayışını temsil eden sembollerden birisidir ve bir ideal olarak uzak ve erişilmez bir hedefi temsil eder. Bazen de İstanbul, Roma, Viyana, Estergon, Budin gibi çeşitli şehirlerin ifadesinde kullanılır.

Bununla beraber kavram Osmanlı döneminde yazılmış edebî metinlerde uzun bir süre Roma’nın karşılığı olarak kullanılmıştır. Kızılelma’nın izine farklı medeniyet ve toplumlarda rastlamak mümkündür. Yunan mitolojilerinden Avrasya mitolojilerine karşı konu olan Kızılelma daima hâkimiyetin sembolü olmuştur.

Kızılelma imgesi, ulaşılması gereken bir yeri, fethedilmesi gereken bir beldeyi ifade ettiği gibi kimi zaman bir devlet kurma idealini, kimi zaman cihan hâkimiyeti idealini, kimi zaman da Türk birliği idealini ifade etmiştir.” (Türk Dünyası Araştırmaları, Oğuz Şentürk)

   Kızıl elma her ne kadar Türklerin tarihten günümüze gelen etnik hedefini ya da yer yer ütopyasını ifade etse de Türk toplumlarının birbirleriyle olan kültürel ve iletişimsel bağını güçlü kılan önemli unsurlardan biridir. Amaçsız toplumların dünya düzeninde etkisel varlığının hızlı bir şekilde silindiğini varsayarsak; var olma stratejisi açısından da kızıl elma gibi milliyetçi ideolojiler hala geçerliliğini sürdürmektedir. Turan ve Türkçülük idealizmin temeline yayılan kızıl elma, ulus-devlet yapısının da etnik köken açısından en önemli dinamiğidir. İçi boşaltılmış milliyetçi politik söylemlerin ya da eylemlerin, kızıl elma gibi güçlü bir zeminden koparılması onu destekleyen tüm düşünce sistemlerine de domino etkisi yaratacaktır.

 

 

Kemalizm’de Milliyetçi duruş…

 

 

   Son zamanlarda sıkça duyulan “Atatürk Milliyetçiliği” kavramı, aslında yukarıda da bahsettiğim gibi milliyetçilik kavramının politik kaygılar ve stratejiler ile içinin boşaltılması, niteliksiz hale gelmesi ve anlamını yitirmesinden ortaya çıkmıştır. Atatürk milliyetçiliği; Mustafa Kemal’in izindeki milliyetçilik olarak nitelendirilmek istenilse de teorik açıdan Atatürk’ün altı büyük devriminden biri olan milliyetçiliği kapsamaktadır. Ulu önderin birçok sözünde rastladığımız “Türk Ulusu, Türk Milleti” kavramları bu akımın anahtar kelimeleridir.

Atatürk’ün bu bağlamda etkilendiği en büyük isim Ziya Gökalp’tir. Gökalp’in “Türkçülüğün Esasları” adlı eserinde belirtmiş olduğu;

” Başka uluslar, çağdaş uygarlığa girmek için geçmişlerinden uzaklaşmak zorundadırlar; oysa Türklerin çağdaş uygarlığa girmeleri için, yalnız geçmişlerine dönüp bakmaları yeter.” sözü, toplumun tarihinden aldığı gücün zamansızlığını ve sahip olunan temel kültürün sonsuzluğunu ifade etmektedir. Atatürk bu yüzden milliyetçilik kavramını geçmişteki Türk Uygarlığı temelleri üzerine oturtmuş ve birçok noktada geleceğin sırrının geçmişin deşifresinden ibaret olduğunu vurgulamıştır.

 

Mustafa Kemal Atatürk söyleminde;

“Türk milliyetçiliği ilerleme ve genişleme yolunda ve uluslararası temas ve ilişkilerde bütün çağdaş uluslara paralel ve onlarla dengeli bir şekilde yürümekle birlikte, Türk toplumunun özel karakterlerini ve başlı başına bağımsız kimliğini saklı tutmaktır.” Derken; Türk kimliğinin hangi çağ ve hangi medeniyette olursa olsun korunması ve gereksinimlerin, ilişkilerin bu husus dikkate alınarak dizayn edilmesini istemiştir. Çünkü Ulusal kimlik, etnik kimliğin ayrılmaz bir parçasıdır. Kemalizm’in altı oku içinde bulunan “milliyetçilik” de tam olarak budur. Ulus bütünlüğünü korumakla yükümlü Türk tebasının; kendi kimliğini, kültürünü ve değişmez ilkelerini ilelebet muhafaza etmektir. Bir çatı altında birleşmeyen toplum; zaman ve durum tanımaksızın yok olmaya nasıl gebe ise; Türk Toplumu da ayrımcılık yapmayan bir milliyetçi duruş ile halkın ve ülkenin istikbalini güvence altına almakla yükümlüdür.

Bu yüzden ulus olmak, bilimsel mantığa dayalı, tarihinden kopmamış bir milliyetçilik anlayışı ile mümkündür. Gerçekçi milli duruş ve milli irade bu ideolojinin gerçekleşmesiyle var olacaktır!

 

Metehan PARS