Dünya, uzun zamandır bu kadar büyük bir gerilimle karşı karşıya kalmamıştı. Orta Doğu’daki son gelişmeler, küresel bir savaşın fitilini ateşleyecek bir domino etkisi yaratma potansiyeline sahip. Hamas ve Hizbullah’a yönelik gerçekleştirilen üst düzey suikastlar, İran’dan yükselen intikam yeminleri, ve ABD’nin bölgedeki askeri varlığını artırma hamleleri, yaşanan olayların yalnızca görünen yüzü. Ancak, asıl endişe verici olan, bu gelişmelerin ardındaki büyük güçlerin hamleleri.
Bu gerilim hattının en keskin açıklamalarından biri, Rusya’dan geldi. Rus Dışişleri Bakan Yardımcısı Ryabkov, “Kıyamet saatine iki dakika kaldı” sözleriyle küresel nükleer savaş kaygılarını en üst düzeye çıkardı. Bu metafor, 1947’den beri nükleer savaş tehlikesini simgeleyen “Kıyamet Saati”ni referans alıyor. Saatin yalnızca iki dakika kalması, dünyanın bir felaketin eşiğinde olduğunu gösteren çarpıcı bir uyarı.
Bu açıklamaların ciddiyetini kavrayabilmek için sadece Ortadoğu’nun haritasına değil, dünya genelindeki güç dengelerine de bakmak gerekiyor. ABD ve Rusya, soğuk savaşın bitiminden bu yana, zaman zaman sertleşen ama genellikle kontrollü kalan bir rekabet içindeler. Ancak bu sefer, olayların kontrolden çıkabileceği ve sadece bölgesel değil, küresel bir krizin tetiklenebileceği yönünde ciddi endişeler var.
Hamas ve Hizbullah’a yönelik suikastlar, İran’ın hemen ardından verdiği sert yanıtlar ve ABD’nin bölgedeki askeri varlığını artırması, bu krizlerin kontrol edilemeyecek bir şekilde büyümesine neden olabilir. Özellikle İran’ın, bu olayları kendi güvenliği ve bölgesel nüfuzunu korumak adına bir savaş gerekçesi olarak görme olasılığı yüksek.
Bu noktada, diplomasi ve uluslararası işbirliğinin önemi bir kez daha ortaya çıkıyor. Tarih boyunca, en büyük felaketler, iletişimsizlik ve yanlış hesaplamalar sonucunda meydana geldi. Bugün de benzer bir tehlikeyle karşı karşıyayız. Dünya liderleri, bu olayları dikkatle izlemeli ve gereken diplomatik adımları atmalıdır.
“Kıyamet saati” metaforu, bir uyarıdan çok daha fazlasını ifade ediyor. Olası bir nükleer çatışmanın yıkıcı sonuçları, hiçbir ulusun kazanç sağlayamayacağı bir felakete yol açabilir. Bu nedenle, dünya liderlerinin bu mesajı ciddiye alarak, tansiyonu düşürmek için çaba göstermesi hayati önem taşıyor.
Savaş gerçeğini kabullenmek gerekiyor. asıl mesele biz nerede duracağız? Merhum İnönü, Türkiye’yi ikinci dünya savaşı dışında tutmayı başarmıştı. Bakalım Erdoğan, bunu başarabilecek mi?