DOLAR
EURO
STERLIN
FRANG
ALTIN
BITCOIN
Metehan PARSTÜM YAZILARI

KUZEY KIBRIS TÜRK, YA SİZ?

Yayınlanma Tarihi : Google News
KUZEY KIBRIS TÜRK, YA SİZ?

Bu günlerde Türk dış politikasını da direkt olarak etkileyen konulardan birisi de, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin  TDT Üyelerinin bazıları tarafından uluslararası tanınırlık ve Türkiye’yi “işgalci güç” olarak ifade etme gafletinde bulunmaları. Özellikle Türk Devletleri Teşkilatı üyesi ülkelerin KKTC’yi henüz resmen tanımamış olması, kamuoyunda ve diplomatik çevrelerde hala büyük bir eksiklik iken, uluslararası entegrasyonların rantsal yaptırımlarına boyun eğmeleri de hem kendi ülkelerinin etnik tarihi hem de istikrarlı dış politika hamleleri için büyük bir acz içermektedir. Bu tartışmanın merkezinde ise Avrupa Birliği’nin 2024 sonunda duyurduğu ve 2025 itibariyle yürürlüğe giren 12 milyar Euro’luk(13.5 milyara kadar çıkabailecek)  Orta Asya Paketi yer alıyor.

Bilindiği üzere KKTC, 1983’te ilan edilen bağımsızlık bildirgesine rağmen bugüne kadar yalnızca Türkiye tarafından tanındı. Uluslararası hukukta “Kıbrıs Cumhuriyeti”nin adadaki tek meşru devlet olarak kabul edilmesi, diğer ülkelerin KKTC ile diplomatik ilişki kurmasını fiilen engellemektedir. Lakin son yıllarda Kıbrıslı Türklerin uluslararası görünürlüğünü artırma çabaları, özellikle TDT üyeleriyle ilişkilerin gelişmesiyle birlikte umut verici bir tablo çizmişti. 2022’de TDT Zirvesi’nde KKTC’nin gözlemci üye olarak kabul edilmesi bu sürecin en önemli kilometre taşlarından biri olmuştu.  Ancak 2023 ve 2024’te TDT içindeki hiçbir ülkenin (Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan ve sonradan katılan bazı gözlemci üyeler) tanıma yönünde somut adım atmaması, bu sürecin neden ilerlemediğine dair yeni soruları da beraberinde gündeme taşıdı. Türk Birliği’nin bürokratik ve somutsal olarak KKTC üzerinde kayda değer hamleler yapmaması, konunun perde arkasındaki politik ve ekonomik emperyal rant çizgisinin varlığını bir kez daha gözler önüne serdi. Gerek Rusya merkezli gerek AB eksenli bu anlamsız tutum, gündem ile birlikte artık perde arkasından çıkıp kartların açık oynandığı bir hale gelmiş durumda. Değişen politik startejilerin de etkisiyle görülen o dur ki; artık etnik ve tarihsel olarak dünya siyasetinde birleşme çabaları kendini bölgesel çıkar çatışmalarına göre şekillendirmektedir.

AB, 2024 sonunda duyurduğu Orta Asya İstikrar ve Entegrasyon Paketi ile bölgede ekonomik, enerji ve altyapı alanlarında etkinliğini artırmayı hedefliyor. Bu paketin bütçesi yaklaşık 12 milyar Euro olarak lanse edilse de sürecin gidişatına göre 13.5 milyar euro’ya kadar çıkması söz konusu. Süreç ise 2025-2030 yıllarını kapsıyor. Proje özellikle Kazakistan, Özbekistan ve Kırgızistan’a yönelik yatırımlar; ulaşım koridorları, dijital dönüşüm, enerji altyapısı ve sınır güvenliği gibi alanlarda yoğunlaşmakta.

Pakete dair dikkat çekici bir detay ise, bu finansmanın koşullu olması. AB, bu desteği sunarken ülkelerden bazı “normatif” duruşlar beklediğini açıkça ifade etti. Bunlar arasında insan haklarına saygı, demokratikleşme çabaları, bölgesel barış ve istikrar ilkelerine bağlılık yer alıyor. “Kıbrıs meselesi” bu çerçevede örtülü ama kritik bir başlık olarak öne çıkıyor. AB, KKTC’nin tanınmasını Kıbrıs sorununun çözümünü zorlaştırıcı bir adım olarak gördüğü için, bu yönde adım atan ülkelere karşı yaptırım uygulama ihtimalini ima etmiş durumda.

TDT üyeleri, bir yandan Türkiye ile güçlü kültürel ve siyasi bağlarını korumak isterken, diğer yandan AB’nin ekonomik ve diplomatik olanaklarını kaybetmek istemiyor. Özellikle Kazakistan ve Özbekistan gibi AB ile enerji ve hammadde ihracatına dayalı ilişkileri derin olan ülkeler için bu 12 milyar Euroluk paket, hayati öneme sahip. Bu ülkeler için KKTC’yi tanımak; bir yandan Türkiye ile dayanışmanın simgesi olabilirken, diğer yandan AB ile olan ilişkilerde ciddi kırılmalar yaratabilir.

Bu da kendileri için politik hamle paradoksu yaratmakta.

Kazakistan ve Kırgızistan’daki diplomatik kaynaklar, son dönemde “KKTC’nin tanınmasının zamanlamasının önemli olduğu” yönünde açıklamalarda bulunurken, Azerbaycan ise “her zaman kardeş KKTC’nin yanındayız” mesajı vermekle birlikte, henüz resmî bir tanıma kararı almamıştır. Bu da yine akıllardaki soru işaretlerini derinleştirmektedir.

Ankara, KKTC’nin tanınması sürecinde karşılaştığı bu jeopolitik ve bürokratik dengeyi gözetmek zorunda. Diğer Türk devletlerinin AB ile ilişkilerini riske atmadan KKTC ile ilişkilerini güçlendirmelerini teşvik edebileceğini düşünsek de uluslararası politikalardaki çıkar ilişkilerinin sonucu yaptırımların her türlü sürpriz hamlelere gebe olduğunu da unutmamak gerekir.  KKTC için, diplomatik temaslar yoluyla gözlemci üyelikten kalıcı ortaklıklara, eğitim ve savunma iş birliklerine kadar tanınmaya yakınlaştırıcı adımlar atılması mümkündür lakin bunun içinde Türk Dış Politikasının yaptırım gücü ve stratejik ekseni daha farklı ve etkin bir yol izlemelidir.

KKTC’nin tanınma süreci, sadece duygusal değil aynı zamanda çok katmanlı jeopolitik hesapların merkezinde yer alıyor. AB’nin Orta Asya’ya yönelik milyar euroluk yatırımları, TDT ülkelerinin dış politika tercihlerinde ciddi bir etken oluşturuyor. Türkiye’nin bu dengede KKTC lehine nasıl bir diplomatik manevra yapacağı, önümüzdeki dönemde hem Türk dünyasının hem de Kıbrıs politikasının seyrini belirleyecek.

 

Metehan PARS